top of page

İstikbâl Köylerdedir !

| Bu yazı, 19 Eylül 2022 Perşembe günü Yeni Şafak gazetesinde yayınlanmıştır |


Meseleyi sağlıklı bir şekilde ele alabilmek için öncelikle “göç” kavramını aydınlatmak gerekir. Kısaca göç, insanların herhangi bir nedenle yer değiştirmesi olarak tanımlanabilir. Savaşlar, kuraklık, kıtlık, sosyo-ekonomik imkan yetersizlikleri gibi itici nedenlerin yanı sıra istihdam olanakları, kamu hizmetlerine erişim kolaylığı, sosyo-kültürel imkanların zenginliği gibi nedenler de göçün çekici unsurlarıdır. Göçün gerçekleşebilmesi için bir tarafın itmesi, diğer tarafın çekmesi gerekir. Halihazırda çekim merkezi olan bir konumdan daha mahrum bir konuma göç, sık karşılaşılan bir durum değildir.

Sanayi devriminden sonra bütün dünyada hızlı bir nüfus patlaması yaşanmıştır. Öyle ki 1900 yılında 1 milyar 650 milyon olan dünya nüfusu, 2015 senesinde 7 milyar 174 milyon olarak hesaplanmıştır. 115 sene içerisinde dünya nüfusu neredeyse 5 kat artış göstermiştir. Yine 1950 senesinde kilometrekareye düşen insan sayısı 18.7 kişi iken, 2015 senesinde bu sayı 52.7 kişi olarak hesaplanmıştır. Yani 65 sene içerisinde nüfus yoğunluğu 2.8 kat artmıştır. 1960 yılında kişi başına düşen arazi büyüklüğü 4.4 hektar iken, 2010 yılında bu oran 1.9 hektara düşmüştür. Bu rakamlar kaçınılmaz olarak kırdan kente hızlı ve yoğun bir göç dalgasının yaşanmasını da beraberinde getirmiştir. Bunun başlıca nedeni, hızlı artan nüfusa yeni hayat ve faaliyet alanları bulmaktır.


Kırsal Yaşamın Avantajları


Kırsal yaşamın zorlukları ve imkansızlıkları karşısında kent yaşamı, olanakları itibarıyla her zaman cazibe merkezi olmuştur. Fabrikalar, ticarethaneler, hastaneler, nitelikli okullar, kamu kurumları, hizmet binaları, kültür-sanat etkinlik alanları hep şehirlerde konumlanmıştır. Bu nedenle sürekli bir çekim merkezi olan şehirler, belli bir süre insan taleplerini karşılayabilmişse de günümüzde ciddi bir doygunluğa ulaşmış ve arz-talep dengesi şehirlerin ve insanların aleyhine bozulmuştur. Kalabalıklar, kuyruklar, mal ve hizmetlere erişim sırasında yaşanan yoğunluk, işsizlik, hava kirliliği, su kirliliği, temiz ve sağlıklı gıdaya erişim problemleri, salgın hastalıklar gibi birçok problem, kır insanından ziyade şehir insanını zora sokmaktadır.


Covid-19 salgın süreci, kırsal yaşamın birtakım avantajlarını iyice görünür kılmıştır. Çok katlı apartmanların küçük metrekareli dairlerinde aylarca mahsur kalan şehir insanına nazaran kır insanı, bahçeli avlusunda temiz havayı teneffüs ederken ekip-biçmiş, gıdasını üretmiş, sınırlı da olsa uğraşını devam ettirmiştir. Bu durumun sağladığı psikolojik avantajlar paha biçilemezdir. Küresel salgın sürecinin zorunlu fakat kahredici bir sonucu olarak işini ve işyerini kaybeden binlerce şehirliye karşılık kır insanı üretime devam ederek kendisinin ve bölgesinin gıda ihtiyacına cevap vermeyi sürdürmüştür. Başka bir ifade ile kırsalda kısıtlı da olsa ekonomik süreçler işletilirken, bu süreçler şehirlerde neredeyse durma noktasına gelmiştir. Kır insanı, olağanüstü koşullar hasıl olduğu zaman kırsalın avantajını yaşamıştır.


Buhranlı Zamanların Kurak Arazileri


Görünen o ki, önümüzdeki yıllarda bu olağanüstü koşulları yaşamaya devam edeceğiz. Gıda krizi, iklim krizi, salgın hastalıklar, yüksek enflasyonlu bir dünya, artan maliyetler, enerji krizi gibi küresel problemler en çok şehirleri ve şehir insanını etkileyecektir. Bolluk zamanlarının ışıltılı dünyası olan şehirler, buhranlı zamanların kurak arazileri oluverirler. O nedenle gelecek öngörüsü bu yönde olan zengin bireylerin sıklıkla kırsaldan arazi satın aldığına, kırsala yerleştiğine, çiftlik kurduğuna şahit oluyoruz. Günümüzde zengin köylüleşirken; yoksul, şehrin çarkları arasında öğütülmeye kendi rızası ile devam ediyor. O nedenle plaza hayatını terk edip kırsalda ilkel yaşamı tercih eden kariyer sahibi bireylerin haberleri medyaya konu olurken, bağını-bahçesini-hayvanını satıp şehirdeki tekstil fabrikasına işçi olarak giren bireyler haberlere konu olmuyor. Bu, iki birey arasındaki öngörü ve vizyon farkını ortaya koyuyor.


Evet, istikbal köylerdedir! Çünkü istikbalde öngörülen buhranlarla baş etmenin en pratik yolu kırsaldan geçmektedir. Buhran zamanlarında tarım ve hayvancılık insanın temel uğraşı olur. Tarih, bunun sayısız örnekleri ile doludur. Çünkü Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de gösterildiği gibi kişinin fizyolojik ihtiyaçları birinci sırada gelir ve fizyolojik ihtiyaçlar giderilmeden diğer ihtiyaçların giderilmesinin olanağı yoktur. Savaş, kıtlık, kuraklık, salgın hastalıklar gibi buhranlı zamanlarda insanın önceliği, fizyolojik ihtiyaçlarıdır. Yani beslenme, nefes alma, sağlıklı metabolizma ve hayatını devam ettirme gibi yaşam için temel olan ihtiyaçlar. İyi bir ev, iyi bir araba, konforlu bir yaşam, fizyolojik ihtiyaçlar giderildikten sonrasının ihtiyaç seviyeleridir. O nedenle öncelik-sonralık tercihini rasyonel bir şekilde yapmak gerekir. Yakın gelecek insan yaşamı açısından yüksek riskleri barındırıyorken varsa toprağımızı satmak, kırdan kente göç etmek, lüks ihtiyaçlarımızı temel ihtiyaçlarımızın önüne geçirmek akıl kârı olmasa gerek...




 
 
 

コメント


Sitenin bütün özellikleri sadece bilgisayar ortamında çalışmaktadır

Tablet veya telefon modu bazı özelliklerin çalışması için uygun değildir

  • Twitter
  • Twitter

© 2018'den itibaren...

bottom of page