Aklı Olan Bir de Bu Açıdan Düşünsün !
- Abdulkerim Diktaş
- 25 May 2023
- 3 dakikada okunur
| Bu yazı, 22 Mayıs 2023 Pazartesi günü Yeni Şafak Gazetesi'nde yayınlanmıştır |
Yazının başlığı bana değil, Ali Nesin’e ait. Şöyle ki;
14 Mayıs akşamı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçim yarışını açık ara önde tamamlaması üzerine Aziz Nesin’in oğlu Prof. Dr. Ali Nesin’in kurduğu ifade edilen bir cümle var: “80 yılda bu halka neler yapmış olmalıyız ki 20 yıllık iktidar yıpranmasına, ekonomik krize ve felaketlere rağmen ilk turda kazanamıyoruz. Aklı olan bir de bu açıdan düşünsün.” İfadeyi bizzat kendisinden duymadım/görmedim ancak haber sitelerinde ve sosyal mecrada çokça paylaşıldı. Bu anlamda ifadenin gerçekten sahibine mi ait olduğunu bilmiyorum fakat muhteva itibariyle ifadeyi son derece isabetli buluyorum.
Ali Nesin haklı. Hakikaten de yaşanan, emsali görülmemiş bir sosyal vakıadır. 20 yıl iktidarda kalan bir siyasi hareketin, özellikle Türkiye gibi sosyal dinamikleri sürekli değişen ülkelerde yıpranmaması işten bile değildir. Bu yıpranmışlık genellikle beraberinde değişimi de getirir. Ancak olmuyor, bir türlü değişim gerçekleşmiyor. Neden?
Baştan belirtmek gerekir ki, insanımızın kahir ekseriyetinin öncelikli motivasyonunun ekonomi olmadığını bir kez daha tecrübe etmiş olduk. “İktidarı evdeki tencere belirler” söylemini geçersiz kılan başka bir motivasyonla seçmen kitlesi hareket ediyor. “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” anlayışının seçmen duygusunda ağır bastığını görüyoruz. Teferruat kavramının içerisinde ekonomi, mülteci sorunu, seçim öncesi ortalığa saçılan ve tamamen seçmen algısını hedef alan tapelerin ve video ifşaatlarının içeriği ve rakip siyasi hareketlerin ortaya attığı iktidarı direkt hedef alan ciddi iddialar var. Seçmen, bütün bunların hepsini göğsünde yumuşatıp önceliği teröre, küresel güçlerin iç siyaseti domine etme teşebbüslerine, vatanın bölünmez bütünlüğünü ve egemenliğini hedef alan söylemlere, mavi vatana ve milli teknoloji hamlelerine veriyor. İyi ki de öyle yapıyor. Çünkü bağımsız ve egemen bir vatanda yaşamıyorsanız, din ve vicdan hürriyetiniz olmayacağı gibi ekonomik özgürlüğünüz de olamaz.
Anadolu insanının gerçekten feraset sahibi olduğuna inanıyorum. Çoğunluğun algılarını sosyal medya paylaşımlarına, yüksek bütçeli reklam filmlerine ve prodüksiyonlara, iftiraya, dedikoduya, tezvirata ve sipariş anketlere teslim etmemesi ferasetin bir göstergesidir. Özellikle 11 şehrimizi vuran ve hayatı durma noktasına getiren büyük deprem hadisenin yaşandığı şehirlerimizde insanlarımızın, yaşadıkları buhrana, çektikleri acılara ve hatta belki kızgınlıklarına/küskünlüklerine rağmen “önce vatan” hissiyatıyla bireysel problemlerini rafa kaldırıp yüksek oranlarla milli cepheyi desteklemesi, bu ferasetin en net göstergesi olsa gerektir. Bakınız bu kolay değildir! Eşiniz, evladınız, akrabalarınız ve dostlarınız göçük altında can vermişken, çadırlarınızı su basmış, fırtına telef etmişken ve bunların müsebbibi olarak iktidarı gösteren muhalefetin cazip vaatlerini elinizin tersiyle itip “önce vatan” diyebilmek, tüyleri diken diken eden erdemli bir davranış örneğidir.
Güven, insanın kendi kendine hissettiği bir duygu değildir. Bizler etrafımıza güven telkin edebildiğimiz ölçüde insanların güvenini kazanırız. Rasyonel değil, çoğu zaman hissîdir. Eleştirilebilecek onca alana rağmen 20 yıl üstüne bile hâlâ insanların Recep Tayyip Erdoğan’a güvenmesi, ona teveccüh göstermesi, onun bu güven hissini vatandaşına geçirebiliyor olmasından ileri gelmektedir. Aynı şekilde muhalif liderler ve oluşturdukları ittifakın toplum nezdinde güvenilir bulunmaması da onların bu duyguyu vatandaşa geçirememiş olmasının bir tezahürüdür. “Neden biz iktidar olamıyoruz?” sorusunun cevabı, “demek ki insanlar size güvenmiyor”dur. Vaatleriniz ne kadar iyi, jelatininiz ne kadar güzel olursa olsun, insanlarla duygudaşlık geliştiremiyorsanız kazanamıyorsunuz. Siyasi liderler olarak sizler insanları kucaklayıcı ifadeler kullanıyor olabilirsiniz ancak sizi ve dünyaya bakış açınızı temsil eden insanların eylemleri, söylemleri, ötekileştirmeleri, tepeden bakışları ve vatandaşı cahillikle, koyunlukla, gelişmemişlikle itham edişleri, sizin hanenize eksi olarak yazılıyor. Siz ne kadar dönüşürseniz dönüşün, helalleşirseniz helalleşin, sizi destekleyen insanlar dönüşmüyor ve helalleşmeye yanaşmıyorsa, sizin hanenize eksi olarak yazılıyor. Ve yine toplumun canıyla ve malıyla bedeller ödemek zorunda kaldığı terör örgütleri ile aranıza mesafe koymuyorsanız, açık bir şekilde terörü tel’in etmiyor, örgüt mensuplarının okyanus ötesinden çektiği videolar ve fısıldadığı haberler üzerine bir siyasi anlayış geliştirmeyi reddetmiyorsanız, sizin hanenize eksi olarak yazılıyor. Son olarak, toplumun çekirdeğini oluşturan aile müessesini, çocuklarımızı, neslimizi tehdit eden sapkın LGBTİQ+ oluşumların toplumda neşv-ü nemâ etmesini, yaygınlaşmasını ve siyasi güvence altına alınmasını destekleyen açıklamalar yapıp bu doğrultuda vaatlerde bulunuyorsanız, bir kez daha sizin hanenize eksi olarak yazılıyor. Hanenize eksi yazanlar listesi uzun ama bu minvalde kendiniz devam ederseniz, muhtemel nedenleri daha net görmüş olursunuz.
Seçim günü sabahın ilk saatleri itibariyle okullarda ve sokaklarda müthiş bir kalabalık vardı. Katılım çok yüksekti. Seçim alanlarında elleri ile kalp işareti yapıp resim çektiren çokça insan vardı. Muhalif isimler ve medya grupları, bu kalabalığın değişimin habercisi olduğuna inanıyordu. Kalabalığın fotoğrafının ek yapıldığı paylaşımlarda “bu sefer kesin gidiyorlar” ifadeleri sosyal mecraları doldurmuştu. Ancak yanıldılar. O kalabalık, mevcut siyasi harekete ve liderine daha güçlü bir desteğin habercisiymiş. O kalabalık, sessiz yığınların dip dalga hareketiymiş. Sabırla seçim gününü bekleyen, taşkınlık yapmayan, algıları hedef almayan ve belki çoğu sosyal medya bile kullanmayan insanlardan müteşekkil bir lidere destek kalabalığıymış. Kalabalıklar üzerine bir algı geliştirmek de doğru değilmiş. Hep birlikte gördük, hep birlikte anlamış olduk.
Vesselam…

Bình luận